“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 21.06.2012 tarih ve 2009/179-2012/134 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacının İddia ve Görüşleri


Davacı vekili, müvekkilinin LCL ibareli marka başvurusuna davalının LC Waikiki, LC Waikiki + şekil, LCW 479, LCW ve LCW DENİM ibareli markalarıyla benzer olduğu iddiasıyla yaptığı itirazın TPE tarafından kısmen kabul edildiğini, böylece davacının başvurusundaki bir kısım malların başvuru kapsamından çıkartıldığını, davalıya ait “LCW”, “LC Waikiki” ibareli markaların tescilli olduğu tüm ürünlerde kullanılmadığını ileri sürerek, davalıya ait “LC Waikiki” ve “LCW” ibareli markaların kullanmama nedeniyle hükümsüzlüklerine ve sicilden terkinlerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalının İddia ve Görüşleri


Davalı vekili, müvekkiline ait markaların tanınmış olduklarını, bu nedenle hükümsüzlüğünün talep edilmesinde davacının hukuki yararının bulunmadığını, müvekkilinin markalarının aralıksız ve ciddi olarak kullanıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Yerel Mahkeme Kararı


Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, tanınmış markanın kısmen hükümsüz kılınması durumunda 3. kişinin tanınmış markanın hükümsüz kılındığı alanlarda markayı kendi adına tescil ettirmesinin ve kullanmasının mümkün olmadığı, bu bakımından 3. kişilerin bireysel olarak zarar görmelerinin düşünülemeyeceği, davacının işbu davayı açmakta hukuki menfaatinin bulunmadığı, 556 sayılı KHK md.43 hükmünün gerçek kişilere bu durumda dava açma yetkisi vermediği gerekçesiyle, davanın HMK md. 115 uyarınca usulden reddine, karar kesinleştiğinde 556 sayılı KHK md.43 uyarınca dava açma hakkı bulunan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı ile Türk Patent Enstitüsü’ne ihbarda bulunulmasına karar verilmiştir.


Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Yargıtay Kararı


Dava, 556 sayılı KHK’nin 14. maddesi delaleti ile aynı KHK’nın 42/c. maddesine dayalı hükümsüzlük istemine ilişkin olup, yukarıdaki özetten de anlaşılacağı üzere, mahkemece davacının işbu davayı açmakta hukuki menfaatinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.


556 sayılı KHK’nin 14. maddesine göre, “markanın tescil tarihinden itibaren haklı bir neden olmadan kullanılmaması veya bu kullanıma beş yıllık bir süre için kesintisiz ara verilmesi halinde marka iptal edilir.” Aynı KHK’nın 42/1-(c) bendine göre de, “14. maddeye aykırılık hükümsüzlük nedenidir.” Böylece, tescilli marka hakkı sahibine markanın tescil edildiği mal veya hizmetlerde kullanılması zorunluluğu getirilmiştir. Markanın tescil edildiği tarihten itibaren kullanıma beş yıllık bir süre için kesintisiz ara verilmesinin müeyyidesi ise, yukarıda açıklanan hükümlerde belirtilen koşulların oluşması halinde açılacak bir dava ile mahkemece markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesidir. 556 sayılı KHK’nin 43. maddesinde ise “hükümsüzlük davası açabilecek kişiler” hükümsüzlük sebepleri arasında ayrım gözetmeksizin sayılmış; böylece aktif dava ehliyetinin zarar gören kişilere, Cumhuriyet savcılarına ve ilgili resmi makamlara ait olduğu belirtilmiştir. Zarar gören kişi, zarara uğrayan veya uğrama tehlikesi altında bulunan, ya da söz konusu işareti kullanabilme olanağı haksız bir biçimde kısıtlanan yahut kısıtlanma tehlikesi altında olan herhangi bir gerçek veya tüzel kişidir.

(Ünal TEKİNALP, Fikri Mülkiyet Hukuku, Dördüncü bası, 2005, sayfa 441.) Bu hükme göre “zarar” haksız fiil veya sözleşme hukuku anlamında olmayıp, zarar gören kişi kavramı da geniş yorumlanmalı ve buna sadece hükümsüzlüğü gereken bir markanın kullanımı dolayısıyla mal varlığında bir azalma meydana gelmiş kişiler değil, bir menfaati veya hakkı halele uğramış tüm kişiler dahil edilmelidir. (Dr. Hakan KARAN, Mehmet KILIÇ, Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi Ve İlgili Mevzuat, sayfa 410.)
Somut uyuşmazlıkta; eldeki davadan önce davacının marka başvurusuna davalının itirazı üzerine bir kısım malların davacının başvurusu kapsamından çıkartıldığı anlaşılmakta olup, yapılan açıklamalar nazara alındığında, davacının KHK’nın 43. maddesi hükmü gereğince dava konusu markalar sicilde davalı adına tescilli olduğu halde tescilden itibaren 5 yıl boyunca kullanılmayan bir kısım mal ve hizmetlerin sicilden terkinini istemekte hukuki yararının bulunduğu kabul edilmelidir. Kaldı ki davacının hükümsüzlüğü istenen ibareyi veya benzerini fiilen kullanması, tescil başvurusu yapması da gerekmemektedir. Öte yandan, dava konusu hükümsüzlüğü istenen markaların tanınmış olmasının, sicilde tescilli bir kısım mal veya hizmette kullanılmaması nedeniyle KHK’nın 14. maddesine dayalı hükümsüzlüğünün istenilmesine engel değildir.

Dava konusu markaların tanınmış olması nedeniyle bir kısım mal ve hizmetler bakımından hükümsüz kılınması halinde sicilden terkin edilen mal veya hizmetler için ileride bir başkasının tescil başvurusuna 556 Sayılı KHK’nin 7/1-i ve 8/4 maddesi uyarınca engel olup olmayacağı hususunun KHK’ nin 14. maddesine dayalı açılan işbu davada hukuki yararın varlığı bakımından göz önüne alınması mümkün değildir. Bu itibarla, mahkemece anılan hususlar dikkate alınmaksızın yazılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru olmamış; kararın temyiz eden davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.


SONUÇ:

 Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 11.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.Kaynak-Yargıtay